-
1 acılı bir biçimde
adv. sorely -
2 acılı
-
3 pénible
1 difficile zor [zoɾ]2 désagréable acılı -
4 piquant
-
5 piquante
-
6 sorely
adv. fena halde, feci şekilde, şiddetle, çok, acılı bir biçimde* * *adverb (badly; acutely.) çok, pek çok -
7 curry
köri, acili bir Hint yemegi,tabaklamak, sepilemek -
8 مر
Iمَرّ1. geçişAnlamı: herhangi bir durumdaki değişme, intikal2. mürurAnlamı: geçmeIIمَرَّ1. katetmekAnlamı: bir yeri aşarak geçmek2. geçmekAnlamı: bir yerden başka bir yere gitmek3. dinmekAnlamı: sona ermek, bitmek4. acımakAnlamı: tadı acı duruma gelmek, acılaşmak5. acılaşmakAnlamı: tadı bozulmak, acı olmak6. aşmakAnlamı: yüksek, uzak ve geçilmesi güç bir yerin öte yanına geçmekمُرّ1. üzücüAnlamı: üzüntü veren2. eziyetliAnlamı: eziyet veren, üzgülü3. acılıAnlamı: acı katılmış olan4. acıAnlamı: tat alma organında bazı maddelerin bıraktığı yakıcı durum, tatlı karşıtı5. acıklıAnlamı: acı verecek nitelikte olan -
9 مض
Iمَضّ1. azapAnlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı2. gaileAnlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü3. elemAnlamı: dert, acı4. işkenceAnlamı: eziyet5. eziyetAnlamı: aşırı güçlük ve sıkıntı, üzgü6. endişeAnlamı: tasa, kaygı, kuşku, korku7. kahırAnlamı: derin üzüntü ve acı8. ezaAnlamı: üzme, sıkıntı verme9. acımaAnlamı: acımak işi10. acı11. ağrıAnlamı: şiddetli ve sürekli bir acıIIمَضَّ1. zonklamakAnlamı: (vücudun bir yeri)nabız atışı gibi, kesik kesik ağrımak veya sancımak2. incitmekAnlamı: kırmak, üzmek3. inildemekAnlamı: inlemek4. sancımakAnlamı: sancı vermek, ağırmak5. üzmekAnlamı: üzüntü vermek6. acıtmak7. ağrımakAnlamı: vücudun bir yeri ağrılı olmak, acımak8. acımakAnlamı: acılı, ağrılı olmak9. ağrıtmakAnlamı: ağrımasına yol açmak -
10 وجع
Iوَجَع1. gaileAnlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü2. elemAnlamı: dert, acı3. işkenceAnlamı: eziyet4. eziyetAnlamı: aşırı güçlük ve sıkıntı, üzgü5. acımaAnlamı: acımak işi6. ezaAnlamı: üzme, sıkıntı verme7. ağrıtmakAnlamı: ağrımasına yol açmak8. ağrıAnlamı: şiddetli ve sürekli bir acı9. acıtmakIIوَجِعağrılıAnlamı: ağrıyan, ağrısı olanوَجِعَ1. zonklamakAnlamı: (vücudun bir yeri)nabız atışı gibi, kesik kesik ağrımak veya sancımak2. inildemekAnlamı: inlemek3. acımakAnlamı: acılı, ağrılı olmak4. ağrımakAnlamı: vücudun bir yeri ağrılı olmak, acımak -
11 واجد
واجِد1. mutsuzAnlamı: mutlu olmayan, bedbaht2. aşık3. mahzunAnlamı: üzgün, üzüntülü4. efkârlıAnlamı: tasalanmış, tasalı, kaygılı5. neşesizAnlamı: üzgün, düşünceli6. melülAnlamı: üzgün7. gamlıAnlamı: kaygılı, tasalı8. tutkunAnlamı: gönül vermiş9. vurgunAnlamı: aşık, sevdalı10. üzüntülüAnlamı: acılı, üzüntüsü olan, müteessir11. dertliAnlamı: derdi olan kimse -
12 angular
açisal; köseli, açili, sivri; zayif, bir deri bir kemik; arkadaslik kurmasi zor -
13 безболезненный
1) ağrısız, acısızбезболе́зненное удале́ние зубов — ağrısız diş çekme
2) перен. sancısızэ́то безболе́зненный проце́сс — bu, sancısız bir süreçtir
наибо́лее безболе́зненное реше́ние вопро́са — sorunun en az acılı yoldan çözülmesi
-
14 горький
acı* * *врзго́рький пе́рец — acı biber
го́рькая утра́та — acı bir kayıp
го́рькая и́стина — acı gerçek
го́рький о́пыт тех лет — o yılların acı tecrübeleri
го́рькая карти́на — acılı tablo
-
15 acı
I s\acı katmak scharf würzen (-e)\acısını çıkarmak den bitteren Geschmack beseitigen; ( yemeklerde) die Schärfe beseitigen\acı patlıcanı kırağı çalmaz ( prov) Unkraut vergeht nicht\acı çekmek Schmerzen erleiden\acı duymak Schmerz empfinden\acı duymak ( üzülmek) Trauer empfindenbirine \acı vermek jdm Leid antun, jdm wehtun\acısını çekmek leiden\acısını çıkarmak (öç, intikam almak) sich revanchieren (için/-den für/bei)II adj\acı çikolata bittere Schokolade\acı gerçek die bittere Wahrheit2) ( koyu) tief\acı bir yeşil ein tiefes Grünhaftanın \acı olayları die tragischen Ereignisse der Wochesözleri çok \acıydı seine Worte waren sehr bitter -
16 شقي
IشَقِيَmendeburAnlamı: pis, iğrençIIشَقِيّ1. dürzü2. kademsizAnlamı: uğursuz3. mutsuzAnlamı: mutlu olmayan, bedbaht4. kaknemAnlamı: çirkin, huysuz5. meyusAnlamı: üzüntülü, karamsar6. garibanAnlamı: kimsesiz, zavallı, garip olan kimse7. garipAnlamı: kimsesiz, zavallı8. haşarıAnlamı: çocuklar için çok yaramaz9. yumurcakAnlamı: yaramaz küçük çocuk10. acınacakAnlamı: üzüntü duyulacak, merhamet edilecek11. mücrimAnlamı: suçlu12. zavallıAnlamı: acınacak kadar kötü durumda bulunan, mutsuz13. üzüntülüAnlamı: acılı, üzüntüsü olan, müteessir14. bedbahtAnlamı: mutsuz, bahtsız, talihsiz -
17 مرثية
مَرْثِيَّةağıtAnlamı: ölen bir kimsenin arkada bıraktıklarının acılarını veya büyük felâketlerin acılı etkilerini dile getiren sözveya okunan ezgi, sagu, mersiye -
18 ağıt
مرثية [مَرْثِيَّة]Anlamı: ölen bir kimsenin arkada bıraktıklarının acılarını veya büyük felâketlerin acılı etkilerini dile getiren sözveya okunan ezgi, sagu, mersiye
См. также в других словарях:
kaplama — is. 1) Kaplamak işi 2) Bir şeyin dışına süsleme veya koruma amacıyla geçirilen başka maddeden kat Her pencereyi, her kaplamayı tanıyordum artık. S. F. Abasıyanık 3) Kalınlığı 5 mm den az, ince ağaç levha 4) sf. Üstü herhangi bir başka maddeyle… … Çağatay Osmanlı Sözlük
lamba — is., Rum. 1) Petrol gibi yanıcı bir madde yakarak veya elektrik akımıyla içindeki teller akkor durumuna geçerek ışık veren alet Bir gaz lambasının ışığında önüme serdiğim haritayı tetkik ediyordum. Y. K. Karaosmanoğlu 2) Radyo ve televizyonlarda… … Çağatay Osmanlı Sözlük
acılılık — is., ğı Acılı olma durumu Belki bu acılılık fazla kırıcı bir enerjiye karşı bir uyuşturucu ihtiyacından doğdu. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
acımak — 1. e 1) Başkasının uğradığı veya uğrayacağı kötü bir duruma üzülmek Yarını ne olacak dünyamızın / Biz yaşımızı başımızı aldık / Allah çocuklarımıza acısın. C. S. Tarancı 2) Merhamet etmek 2. nsz Acılı, ağrılı olmak Şaşkınlığından bir kestane… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağıt — is., dı 1) Ölenin iyi niteliklerini, ölümünden duyulan acıyı dile getirerek ağlama biçimi 2) Gelin olan bir kızın arkasından niteliklerini sayıp dökerek ağlama 3) ed. Ölen bir kimsenin gençliğini, güzelliğini, iyiliklerini, değerlerini, arkada… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sektör — is., Fr. secteur 1) Bölüm, kol, dal, kesim Özel sektör. 2) Aynı işi yapan topluluk 3) bl. Manyetik tamburun, manyetik diskin veya bir disk paketinin üzerindeki, veri ortamının önceden belirlenmiş açılı yer değiştirmesi sırasında manyetik… … Çağatay Osmanlı Sözlük
üzüntülü — sf. 1) Üzüntüsü olan, acılı, müteessir Ara sıra, saate üzüntülü bir göz atıyordu. P. Safa 2) Üzüntü veren Onu güldüren ve bizi ağlatan bu uzun ve üzüntülü oyun feleğin sabrını tüketti. Y. K. Beyatlı 3) zf. Üzüntülü bir biçimde, üzüntülü olarak … Çağatay Osmanlı Sözlük
yanık — sf., ğı 1) Yanmış olan Yanık soğan kokulu bir buhar odayı dolduruyordu. R. Enis 2) Rengi koyulaşmış Kocaman hasır şapkalarının altında sarı saçları uçan, yanık iki genç kız. S. F. Abasıyanık 3) Sıkıntı veya hastalıktan iyi gelişmemiş, kavruk… … Çağatay Osmanlı Sözlük
teğet geçmek — 1) yakınından geçmek 2) mec. bir konuya üstünkörü dokunmak Birbirine teğet geçmiş iki acılı yaşamın öyküsü radyofonik seslere dönüşür. S. İleri … Çağatay Osmanlı Sözlük
mafar — is. <ər.> İmkan, macal. Mafar verməmək – tələsdirmək, macal verməmək. <Faytonçu:> Adə, çöllü balası, ağzını açıb hara baxırsan, otur gedək, yoxsa vağzalın xəzpuşları mafar verməz, heybəni çiynindən, papağını başından elə çarpışdırar… … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti